ANU ADAPA’YI NİBİRU’YA İSTİYOR. KİMSE MEMNUN OLMUYOR
Dünyalı Adapa ise Nibiru’ya getirile! Böyle ilan etti Anu kararını. Enlil hiç memnun olmadı bu karardan: Kim düşünürdü ki bir ilkel işçi biçimlendirilince bu varlık bize benzeyecek ve bilgiyle donatılıp gök ve yer arasında yolculuk edecek! Nibiru’da uzun yaşam suyundan içecek, uzun yaşam besininden yiyecek, Dünya’dan biri biz Anunnakilerden biri gibi olacak! Böyle diyordu Enlil, Enki’ye ve diğer önderlere.
Enki de Anu’nun kararından hiç memnun olmadı; Anu konuştuktan sonra asıldı suratı. Enlil sözünü bitirince, Enki de erkek kardeşi Enlil’den yana çıktı. Gerçekten de kimin aklına gelirdi bu? Böyle diyordu Enki diğerlerine. Kardeşler oturup derin düşünceye daldılar; Ninmah da onlarla birlikte düşünmekteydi. Anu’nun emrinde kaçınılmaz dediler ona.
ENLİL VE ENKİ ÇOCUKLARINI DA NİBİRU’YA GÖNDERİYOR
Bizim gençlerimiz de eşlik etsinler Adapa’ya Nibiru’ya giderken, onun korkusunu azaltıp Anu’ya açıklama yapsınlar! Böyle dedi Enki diğerlerine. Ningişzidda ve Dumuzi ona yoldaşlık edeler. Bu arada Nibiru’yu da kendi gözleriyle ilk kez göreler! Ninmah da destekledi bu öneriyi: Dünya’da doğan gençlerimiz Nibiru’yu unutmaktalar; onun yaşam devrelerini bastırdı Dünya’nınkiler.
VEZİR İLABRAT DÜNYALILARI ALMAYA GELİYOR
Enki’nin henüz evlenmemiş iki oğlu da gitsinler Nibiru’ya. Belki de gelinler bulacaklardır kendilerine orada! Nibiru’dan gelen bir sonraki gök odası Sippar’a vardığında, Anu’nun veziri İlabrat indi içinden. Dünyalı Adapa’yı alıp götürmeye geldim, dedi önderlere. Önderler İlabrat’a tanıştırdılar Adapa’yı; Titi’yi ve oğullarını da gösterdiler ona. Gerçekten de bizim suretimizde ve benzeyişimizdeler, diyordu İlabrat.
Enki’nin oğulları Ningişzidda ve Dumuzi de İlabrat’a tanıştırıldı. Yolculuğunda Adapa’ya eşlik etmek üzere seçildiler, dedi Enki ona. Torunlarını görmekten memnun olacaktır Anu, dedi İlabrat. Enki talimatlarını işitsin, diye Adapa’yı çağırttı! Adapa’ya şöyle dedi: Adapa, bizim geldiğimiz gezegene, Nibiru’ya gideceksin. Kralımız Anu’nun huzuruna varacaksın, majestelerine sunulacaksın. Önünde eğilesin.
ENKİ ADAPA’YI NİBİRU’DA İKSİR İÇMEMESİ İÇİN TEMBİHLİYOR
Yalnızca sorulduğunda konuş, sorularını kısaca yanıtla! Sana yeni giysiler verilecektir; bu yeni kıyafetlere bürün. Sonra sana Dünya’da bulunmayan bir ekmek verecekler; ölümdür bu ekmek, yeme sakın! İçesin, diye sana bir kupa dolusu iksir verecekler; ölümdür bu iksir, içme sakın! Oğullarım Ningişzidda ve Dumuzi ile yolculuk edeceksin; sözlerine kulak ver ki hayatta kalasın!
Enki böyle tembihledi Adapa’ya. Bunu unutmayacağım, dedi Adapa. Enki uğurlamak ve öğüt vermek için çağırttı Ningişzidda ve Dumuzi’yi. Babam kral Anu’nun huzuruna çıkacaksın; ona hürmetle eğilip biat edin. Prensler ve asiller gözünüzü korkutmasın, siz de onlara eşitsiniz. Adapa’yı Dünya’ya geri getirmektir göreviniz, Nibiru’nun harikalarına kapılmasın sakın!
ENKİ GİZLİCE ANU’YA VERMEK ÜZERE NİNGİŞZİDDA’YA BİR TABLET VERİYOR
Bunu unutmayacağız, dediler Ningişzidda ve Dumuzi. Küçük oğlu Dumuzi’yi kucakladı Enki, alnından öptü. Bilge oğlu Ningişzidda’yı kucakladı Enki, alnından öptü. Mühürlü bir tableti gizlice tutuşturuverdi Ningişzidda’nın eline. Babam Anu’ya gizlice vereceksin bu tableti! Böyle dedi Enki, Ningişzidda’ya. Sonra bu ikisi Adapa ile birlikte Sippar’dan ayrılıp göksel arabalar yerine gittiler.
Anu’nun veziri İlabrat’a göründüler. Ningişzidda ve Dumuzi’ye İgigi kıyafetiverilmişti; göksel kartallar gibi giyinmişlerdi. Adapa’ya gelince, darmadağın saçları traş edilip kartal miğferlerinden biri giydirildi.Peştemalinin yerine sımsıkı saran bir giysi giydirildi. Yükselenin içinde, Ningişzidda ile Dumuzi arasına oturtuldu. İşaret verilince, göksel araba kükreyip titredi.
UZAY GEMİSİ YOLA ÇIKIYOR, ADAPA KORKUYOR
Korkuyla gözlerini kapayıp çığlık attı Adapa: Kanatsız kartal yükselip süzülüyor! Ningişzidda ve Dumuzi kollarını onun omzuna atıp sakinleştirici sözlerle teskin ettiler. Bir lig kadar yükseldiklerinde, Dünya’nın üstüne baktılar; topraklarını gördüler, denizlerle ve okyanuslarla parçalara ayrılmıştı. İki lig kadar yükseldiklerinde, okyanus bir leğen boyuna küçüldü, toprak ise sepet boyuna.
Üç lig kadar yükseldiklerinde, yola çıktıkları yere bir kez daha baktılar. Dünya artık küçük bir toptu; enginlikte bir karanlık denizi tarafından yutulmuştu. Adapa bir kez daha telaşlandı; yüzünü gözünü örtüp çığlık attı: Geri götürün beni, diye bağırdı. Ningişzidda elini ensesine koydu!!!!! Adapa’nın, anında sessizleşti Adapa. Nibiru’ya indiklerinde, merak çok büyüktü.
NİBİRU’DA MERAKLA KARŞILANIYORLAR
Enki’nin Dünya’da doğan çocukları, dahası bir de Dünyalı ile karşılaşacaklardı. Başka bir dünyanın varlığı Nibiru’ya geldi! Böyle bağırmaktaydı kalabalıklar. Yıkanmaları ve güzel kokulu yağlarla meshedilmeleri için İlabrat’la birlikte saraya götürüldüler. Temiz ve uygun giysiler verildi onlara; Enki’nin sözlerine uyan Adapa yeni giysilerini kuşandı. Saraya doluşmuştu asiller ve kahramanlar, taht odasında toplanmıştı prensler ve danışmanlar.
Taht odasında Kral Anu’nun huzurunda eğildiler; Anu tahtından inip yanaştı. Torunlarım! Torunlarım! Dumuzi’yi kucakladı; Ningişzidda’yı kucakladı. Gözlerinde yaşlarla kucakladı onları, öpüp kokladı. Sağına oturmasını teklif etti Dumuzi’ye; soluna Ningişzidda’yı oturttu. Sonra İlabrat, Dünyalı Adapa’yı sundu Anu’ya. Konuştuklarımızı anlıyor mu, diye sordu kral Anu, İlabrat’a.
Gerçekten de anlıyor; efendi Enki tarafından öğretilmiş ona, diye yanıtladı İlabrat. Gel buraya, dedi Anu, Adapa’ya. Adın nedir, ne iş yaparsın? Adapa öne çıkıp tekrar eğildi: Adapa’dır adım, efendi Enki’nin kuluyum! Adapa bu sözlerle konuştu; konuşması büyük şaşkınlığa yol açtı. Dünya’da şaşılası bir iş başarılmış, dedi Anu. Dünya’da şaşılası bir iş başarılmış, diye ünledi tüm toplananlar.
SOFRADA ADAPA VERİLENLERİ YEMİYOR, İÇMİYOR
Bir kutlama yapıla, misafirlerimize böylece hoş geldiniz dene, diyordu Anu. Anu orada toplanmış olan herkesi şölen sofrasına götürdü; tamamen dolu masaları işaret etti neşeyle. Üstü yiyeceklerle dolu masada Nibiru’nun ekmeği sunuldu Adapa’ya; ekmekten yemedi. Üstü yiyeceklerle dolu masada Nibiru’nun iksiri sunuldu Adapa’ya; iksirden içmedi.
Kral Anu buna şaşırdı; gücenmişti: Enki niçin bu kaba Dünyalıyı ona göksel usülleri açıklayalım, diye yolladı ki Nibiru’ya? Haydi Adapa! dedi Anu, Adapa’ya. Niçin ne yer ne içersin, niçin konukseverliğimizi reddedersin? Efendim Enki bana emretti: Ekmekten yeme, iksirden içme! Böyle yanıtladı Adapa, kral Anu’yu. Ne garip iştir bu, diyordu Anu. Enki’nin ekmeğimizi ve iksirimizi bir Dünyalıya vermemizi engellemesinin sebebi ne ola ki?
NİNGİŞZİDDA ENKİ’NİN GÖNDERDİĞİ TABLETİ ANU’YA VERİYOR
İlabrat’a sordu, Dumuzi’ye sordu; İlabrat yanıtı bilmiyordu, Dumuzi açıklayamadı. Ningişzidda‘ya sordu. Beki de yanıt bundadır, dedi Ningişzidda, Anu’ya. Gizlice taşıdığı gizli tableti kral Anu’ya verdi oracıkta. Şaşırdı Anu, kaygılandı Anu; tabletin şifresini çözmek üzere kendi odasına çekildi.
Şimdi bu, uygar insanlığın atası olan Adapa’nın ve onun oğulları olan Ka-in ( Kayin yada Kabil) ve Abael‘in ( Habil) sayesinde ( Habil ve Kain ya da Kabil diye ismi geçen kişiler) Dünya’nın doymaya başlamasının hikayesidir. Kendi odasına giden Anu tabletin mührünü kırıp açtı. Tableti tarayıcıya yerleştirdi; Enki’den gelen mesajın şifresini çözdü. Adapa bir Dünyalı kadından doğan benim tohumumdur! Böyle diyordu Enki’den gelen mesaj.
Aynı şekilde Titi de bir başka Dünya’lı kadını gebe bırakan tohumumdan doğdu. Bilgelik ve konuşma ile donatılmışlar ama Nibiru’nun uzun yaşamıyla donanmadılar. Uzun yaşam ekmeğinden yememeli, uzun yaşam iksirinden içmemeli. Adapa Dünya’da yaşayıp ölmek üzere geri dönmeli, fanilik payına düşen; toprağı ekip biçerek ve çobanlık ederek Dünya’yı doyuracak onun çocukları!
ANU ENKİ’NİN UYARISINI DİKKATE ALIYOR
Böyle açıkladı Enki, Adapa’nın sırrını babası Anu’ya. Enki’den gelen bu gizli mesaj Anu’yu çok şaşırttı; öfkelensin mi gülsün mü bilemedi. Vezir İlabrat’ı odasına çağırttı ve ona şunları söyledi: Şu benim oğlum Ea, Enki iken bile düzeltemedi kadınlara olan düşkünlüğünü! Vezir İlabrat’a gösterdi tabletteki mesajı. Kurallar nedir, kral ne yapmalıdır, diye sordu vezirine Anu.
ADAPA DÜNYA’YA GERİ GÖNDERİLİYOR
Kurallarımıza göre cariyelere izin verilir ama gezegenler arası ilişkiler için kurallarımız yok. Böyle yanıtladı İlabrat, kralı. Eğer hasar olacaksa bari sınırlayalım. Adapa’yı derhal Dünya’ya geri yollayalım, izin ver de Ningişzidda ve Dumuzi daha uzun kalsınlar! Sonra Anu kendi odasına çağırdı Ningişzidda’yı. Babanın mesajında ne dediğini biliyor musun, diye Ningişzidda’ ya sordu.
Ningişzidda başını öne eğip fısıldayarak yanıtladı: Bilmiyorum ama tahmin ediyorum. Adapa’nın yaşam özünü sınadım, Enki’nin tohumundan o! Mesaj da aynen böyle, dedi Anu ona. Adapa derhal Dünya’ya geri dönecek, onun kaderi uygar insanın atası olmak. Sana gelince Ningişzidda, Adapa ile Dünya’ya döneceksin. Babanın yanında, uygar insanlığa öğretmenlik edeceksin!
Kral Anu böyle verdi kararını, Adapa’nın ve Ningişzidda’nın kaderini belirledi. Huzurda toplanmış olan alimlere, asillere, prenslere ve danışmanlara geri dönen Anu, orada hazır bulunanlara kararını şöyle açıkladı: Dünyalıyı ağırlayışımız fazla uzamaya, bizim gezegenimizde yiyip içemiyor zira. Onun şaşırtıcı becerilerini hepimiz gördük, artık Dünya’ya geri döne.
UZAY GEMİSİNE NİBİRU BİTKİ TOHUMLARI DA YÜKLENİYOR, NİNGİŞZİDDA ADAPA’YA GÜNEŞ SİSTEMİNİ ANLATIYOR
Onun çocukları Dünya tarlalarını ekip biçsinler, çayırlarında çobanlık etsinler! Güvenliğini sağlamak ve telaşa kapılmasını önlemek için Ningişzidda da onunla geri dönecek. beraberinde Nibiru’nun çoğalan tahıl tohumları da Dünya’ya yollanacak. genç olan Dumuzi bir şar boyunca bizimle kalacak. Sonra dişi koyunlarla ve koyun özüyle Dünya’ya yollanacak!
Anu’nun kararı buydu; herkes rıza gösterip boyun eğdi kralın sözlerine. Tayin edilen zamanda Ningişzidda ve Adapa göksel arabalar yerine götürüldüler. Anu ve Dumuzi, İlabrat ve danışmanlar, asiller ve kahramanlar onları uğurladılar. Kükreyiş ve titreyişlerle yükseldi araba; Nibiru gezegeninin giderek küçüldüğünü gördüler, sonra da ufuktan baş ucu noktasına dek uzanan gökleri.
NİNGİŞZİDDA NİBİRU’DA OLANLARI ANLATIYOR
Yolculuk boyunca Ningişzidda gezegen tanrıları açıkladı Adapa’ya. Güneş ve Dünya ve Ay hakkında ona dersler verdi. Ayların nasıl birbirlerini kovaladıklarını ve Dünya yılının nasıl hesaplanacağını öğretti ona. Dünya’ya döndüklerinde babası Enki’ye anlattı Ningişzidda tüm olan biteni. Enki karnını tutarak kahkahalar attı: Her şey beklediğim gibi gelişti, dedi neşeyle.
Dumuzi’nin alıkonulması dışında, bu beni şaşırttı! Böyle diyordu Enki. Ningişzidda ve Adapa’nın kısa süre içinde geri dönüşlerine çok şaşırmıştı Enlil. Mesele nedir, neler oldu Nibiru’da; diyerek Enki’ye ve Ningişzidda’yı sorguladı. Ninmah’ı da çağırtalım, izin ver de o da olanları duysun, dedi Enki ona. Ninmah da geldikten sonra Ningişzidda her şeyi anlattı ona ve Enlil’e.
ENLİL ENKİ’YE KIZIYOR
Enki de Dünyalı dişilerle yaptıklarını anlattı; Hiç bir kuralı bozmadım; doymamızı temin ettim, diyordu Enki diğerlerine. Hiç bir kuralı bozmadın, Anunnakiler ve Dünyalıların kısmetlerini düşüncesizce bir işle belirledin! Böyle diyordu Enlil öfkeyle. Şimdi kura çekildi, kısmet kaderden baskın çıktı. Büyük öfkeye kapılmıştı Enlil; kızgınlık içinde sırtını dönüp çıktı, öylece bıraktı onları.
DÜNYALILARIN EĞİTİMİ BAŞLIYOR
Marduk Eridu’ya geldi, annesi Damkina tarafından çağırtılmıştı. Babasından ve erkek kardeşinden duyup öğrenmek istedi bu garip işleri. Baba oğul bu sırrı Marduk’tan saklamaya karar verdiler: Anu adeta büyülendi uygar insandan ve bir an önce Dünya’yı doyurmak için geri dönmesini emretti. Böylece Marduk’a gerçeğin yalnızca bir kısmını açıkladılar.
Marduk çok etkilenmişti Adapa ve Titi’den; oğlanları ise pek sevmişti. Ningişzidda Adapa’ya öğretmekteyken, izin verin de ben de oğlanların öğretmeni olayım! Böyle diyordu Marduk babası Enki’ye ve Enlil’e. Enlil onlara, birine Marduk diğerine Ninurta öğretmenlik etsin, dedi. Adapa ve Titi ile Eridu’da kaldı Ningişzidda, Adapa’ya sayıları ve yazıyı öğretti.
ABAEL ve KA-İN HİKAYESİ
(ÜNLÜ HABİL KABİL HİKAYESİ BAŞLIYOR, UZAYLI KOYUN GELİYOR)
İlk doğan ikizi Bad-Tibira’ya, kendi şehrine alıp götürdü Ninurta. Ona Ka-inadını verdi, tarlada besin yetiştiren anlamına. Ona sulama için kanal açmayı öğretti, ekip biçmeyi öğretiyordu ona. Ninurta ağaçların odunundan bir saban yaptı Ka-in için; bununla birlikte bir çiftçi olacaktı. Adapa’nın oğlu olan diğer kardeşi alıp çayırlara götürdü Marduk. Bundan böyle Abael olacaktı adı, sulanan çayırlardan olan anlamına.
( Kutsal kitaplar da; belki de, insanoğlu o döneme kadar Anunnakilerin köleliğini yaptığı ve ilkel işçi olarak kullanıldığı için; Ka-in ve Abael, Adamu’nun (Adem) çocuklarıymış gibi anlatılır. Tıpkı bir filmin istenmeyen kısmının kesilip iki ucun yapıştırılması gibi. Oysa Adamu’nun çocukları Sümer tabletlerinde köle olarak çalışan, ilkel ve gitgide genetik bozulma yaşayan ilkel işçiler olarak anlatılır. Yine Sümer tabletlerine göre, gerçekte Enki’nin katkısıyla doğan Adapa, Ka-in ve Abael’in babasıdır. Bir sürü değişiklik yapılsa da Kutsal kitapların Sümer tabletlerinde geçen olayları Tanrısal bir olaymış gibi anlattığına bir delil de Ka-in ve Abael hikayesidir. İsimler bile aynı, olaylar aynı, yaşananlar aynı!!!)
( Yaratılış 4; 1- Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Ka-in’i doğurdu. “Rab’bin yardımıyla bir oğul Dünya’ya getirdim” dedi. 2- Daha sonra Ka-in’in kardeşi Habil’i doğurdu. Habil çoban oldu, Ka-in ise çiftçi.)
Marduk ona nasıl ağıllar kuracağını öğretti; çobanlığın başlaması için Dumuzi’nin dönüşünü beklediler. Şar tamamlanınca Dünya’ya döndü Dumuzi, beraberinde koyunların öz tohumunu, büyütülecek dişi koyunları getirdi. Nibiru’nun dört bacaklı hayvanlarını başka bir gezegene, Dünya’ya taşımıştı! Onun öz tohumları ve dişi koyunlarla gelişi büyük bir kutlamaya vesile oldu.
GENETİK KLONLAMA BAŞLIYOR
Değerli yükünü babası Enki’nin ellerine teslim etti Dumuzi. Sonra önderler biraraya gelip bu yeni türle ne yapacakları üzerine düşündüler. Dünya’da hiç dişi koyun olmamıştı, göklerden bir kuzu düşmemişti Dünya üstüne. Dişi keçi hiç yavrulamamıştı. Koyun yünü hiç eğrilmemişti ki! Anunnaki önderleri; yaratıcılar olan Enki ve Enlil, Ninmah ve Ningişzidda bir yaratılış odası, bir biçimlendirme evi kurmaya karar verdiler.
İniş yerinin saf tepesinin üstünde, Sedir Dağlarında ( Bu günkü Lübnan sınırları içindedir.) kuruldu bu yer. Ninmah tarafından getirilen iksir tohumlarının dikildiği yerin yanı başına kuruldu yaratılış odası. Tahıl tohumlarının ve dişi koyunların Dünya’da çoğalmasına orada başlandı. Ekip biçme konusunda Ka-in’in akıl hocasıydı Ninurta. Koyun ve kuzu yetiştirip çobanlık etme sanatlarında Abael’in ( Yani Habil) akıl hocasıydı Marduk.
ABAEL ve KA-İN ARASINDAKİ KISKANÇLIK (HABİL KABİL HASETİ BAŞLIYOR)
İlk ürünler biçildiğinde, ilk koyun olgunlaştığında, ilkler kutlaması yapıla, diye buyurdu Enlil. Toplanan Anunnakilerin huzuruna getirildi ilk tahıllar, ilk kuzular; Enlil ve Enki’nin ayaklarının dibine bıraktı Ka-in sunusunu, Ninurta’nın yol göstermesiyle. Enlil ve Enki’nin ayaklarının dibine bıraktı Abael sunusunu, Marduk’un yol göstermesiyle. Enlil bu erkek kardeşleri neşeyle kutsadı, çabalarını övüp yüceltti.
Enki oğlu Marduk’u kucakladı, herkes görsün, diye kaldırdı kuzuları havaya ve şöyle dedi; Yiyecek et, giyecek yün geldi Dünya’ya!
ABAEL’İN KA-İN TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMESİ
(KABİL HABİL’İ ÖLDÜRÜYOR)
Şimdi bu Adapa’nın soyunun ve Abael’in Ka-in tarafından öldürülmesinin ve ardından neler olduğunun hikayesidir. İlkler kutlamasından sonra asıktı Ka-in’in suratı. Enki’nin kutsamasından mahrum kalmak onu kızdırmıştı. Kardeşler görevlerinin başına geri döndüklerinde, Abael erkek kardeşinin önünde böbürlenmekteydi. Bereketi getiren, Anunnakileri doyuran, kahramanlara güç kuvvet veren, giysileri için yün sağlayan benim!
( Kutsal kitaplarda hikaye kısaltılarak aynen anlatılmaya devam ediyor. Yaratılış 4; 3- Günler geçti. Bir gün Ka-in toprağın ürünlerinden Rab’be sunu getirdi. 4- Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. Rab Habil’i ve ve sunusunu kabul etti. 5- Ka-in’le sunusunu ise reddetti. Ka-in çok öfkelendi, suratını astı. 6- Rab Ka-in’e, ” Niçin öfkelendin?” diye sordu, ” Niçin surat astın?” 7- “Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.”. Maide Suresi; 27- Bir de onlara Adem’in iki oğlunun başından geçen olayı hakkıyla oku! Hani ikisi, birer kurban sunmuşlardı da birininki kabul edildi, diğerininki edilmedi. Bu: ” Ben seni kesinlikle öldüreceğim” dedi. Diğeri: ” Allah , ancak kendisinden korkanların kini kabul buyurur. 28- Andolsun ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. 29- Ben, hem benim hem de kendinin günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası işte budur” dedi.)
( Her iki kitapta da bu Sümer hikayesinin Tanrısallaştırılması için yoğun çaba harcanıyor. Bir baba; iki oğlu resim yapsa, birininkini beğenip ötekininkine çok kötü der mi? Kötü dediğimiz de çiftçilik. Sırf resmini beğenmedi diye oğlunu gelecekte ki kötü olarak görür ve evlat ayırımı yapar mı? Ortada işlenen bir suç yok. Bir hata varsa o da Tanrı’nın hatası. Ka-in doğru olmayan ne yapmıştır? Tanrı istediği için çiftçi olmuş, Tanrı istediği için sunu getirmiş, her ne hikmetse kabul görmemiştir. Bu mantıksız ifade Tanrı’nın bildiği gizemli bir hata varmış gibi gösterilerek, kapatılmaya çalışılmış gibi görünüyor. Hele Kur’an’da iyi kul olarak gösterilen Habil’in, kardeşinin cehenneme gitmesini istemesi ise çok ilginç. Üstelik O’na bir kötülük yapmamışken. İyi bir insan kardeşinin cehennemlik olmasını ister mi? Bu arada Ka-in’in Tanrı’yı görmesi ve ondan korkmadan Habil’i öldürmek istemesi de tuhaf değil mi? İlginçtir şeytan da Tanrı’dan korkmamıştı. Tanrı’yı görme konusunda sıra Musa’ya gelince Tanrı Musa’ya beni görürsen ölürsün diyor. Bir çok kişi Tanrı’yı görüyor, sohbet ediyor, sunu hediye ediyor, istekte bulunuyor ama Musa’ya gelince Tanrı ölümcül oluyor. Tuhaf değil mi? Ancak aynı Tanrı daha sonra Musa’ya ölçülerini vererek!!! ev yaptırıp onunla sohbet ediyor??? Hatta adamlarına söyle ortalık yere pislemesinler ayağıma bulaşıyor da diyebiliyor??? İşte Sümer hikayesini gizemli bir din oluşturacağım diye çarpıtırsanız olacağı budur. Tartışılmaz bir biçimde ortaya çıkan çelişkiler silsilesi!!!!)
Ka-in erkek kardeşinin sözlerine gücenip darıldı, böbürlenmesine şiddetle karşı çıktı. Düzlükleri yemyeşil eden, sabanla açılan yarıkları tahılla dolduran benim. Tarlalarımda kuşlar çoğalır, kanallarımda balıklar kaynaşır! Yaşamı destekleyen ekmek tarafımdan üretilir, Anunnakilerin yediklerine balıkla kuşla çeşitlendiren benim! Kardeşler ileri geri tartışıp durdular uzunca süre, kış boyunca didiştiler.
Yaz gelince yağmur yağmadı, çayırlar kurudu, otlaklar azaldı. Abael sürülerini erkek kardeşinin tarlalarına sürdü ki yarıklardan ve kanallardan su içsinler. Ka-in buna çok öfkelendi; kardeşine derhal sürülerini uzaklaştırmasını buyurdu. Çiftçi ile çoban, kardeş ile kardeş arasında suçlayan sözler söylendi. Birbirlerine tükürdüler, yumruklaştılar. Çok öfkelenmiş olan Ka-in bir taş kaptı yerden, bununla Abael’in başına vurdu.
Abael yere düşüp başından kanlar fışkırana dek vurdu, vurdu, vurdu. Ka-in kardeşinin kanını görünce, Abael! Abael! diyerek haykırdı. Abael hiç kıpırdamadan yatmaktaydı yerde; canı bedenini terk etti. Öldürdüğü kardeşinin yanı başında kaldı Ka-in, uzun süre oturup ağladı. Bu katli önsezişle ilk bilen Titi olmuştu.Uyurken bir rüya görümde Abael’in kanını gördü; Ka-in’in ellerine bulaşmıştı.
( Olaylar olabildiğince Tanrısallaştırılmaya çalışılarak Kutsal kitaplarda da aynen anlatılıyor. Yaratılış 4; 8- Ka-in kardeşi Habil’e, ” Haydi, tarlaya gidelim” dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. Maide Suresi 30- Bunun üzerine nefsi ona kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi de tutup onu öldürdü ve artık hüsrana uğrayanlardan olmuştu.)
( Oysa Sümer tabletlerinden anlıyoruz ki; gerçekte kardeşini aşağılayan ve (sırf kendi oğlu eğittiği için) Enki’nin Abael’in sunusunu ön plana çıkarmasıyla şımaran Abael suçludur. Kelimenin tek anlamıyla bu cahil ve köle ilkel insan şımarmış ve kaşınmıştır)
ADAPA VE TİTİ OLAY YERİNE GİDİYOR
Adapa’yı uyandırdı uykusundan, ona rüya görümünü anlattı. Yüreğimi ağır bir acı doldurdu, korkunç bir şey mi oldu ki? Böyle diyordu Titi, Adapa’ya; çok ama çok telaşlıydı. Sabah olunca Eridu’dan yola çıktı ikisi, gittiler Ka-in ve Abael’in çalıştığı yere. Tarlada buldular Ka-in’i; ölen Abael’in yanı başında oturmaktaydı hala. Titi’den acıyla dolu bir haykırış koptu; Adapa çamur sürdü başına.
Ne yaptın sen? Ne yaptın sen, diye bağırdılar Ka-in’e. Ka-in’in yanıtı sessizlik oldu; kendini yere atıp ağladı. Eridu kentine döndü Adapa; olanı biteni efendi Enki’ye anlattı. Enki büyük bir öfkeyle aldı Ka-in’i karşısına. Cezalandırılacaksın, dedi ona. Edin’den ayrılmalı, Anunnakiler ve uygar Dünyalılar arasında kalmamalısın! Abael’e gelince, cesedi tarlada yabani kuşlara bırakılamaz.
( Yaratılış4; 9- Rab Ka-in’e, ” Kardeşin Habil nerede?” diye sordu. Ka-in, ” Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben? ” diye karşılık verdi. 10- Rab, ” Ne yaptın?” dedi, ” Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. 11- Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. 12- İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın.” Maide Suresi 30- Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermesi için yeri deşen bir karga gönderdi. O , ” Eyvah, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömemedim ha!” dedi ve artık pişmanlığa düşenlerden olmuştu. )
( Aslında kardeşinin ağır tahrikiyle O’nu öldürmek zorunda kalan ve sonrasında büyük bir şok yaşayan, kardeşinin başından ayrılmayan Ka-in terbiyesiz ve Tanrı’ya isyankar bir role büründürülüyor. Eski çağlarda anlatılan hikaye ve masallar da olmazsa olmaz bir kural vardır. Kötü ve iyi! Mutlaka bir kötü olmalı ve iyi en sonunda kazanmalı. Mucizelerle süslenmiş anlatılarda hep iyi kazanır. Kutsal kitaplar da mucizeleri yaratan rolü; periler, cadılar ve cinlerden alınır ve Tanrı’ya verilir. Ancak bir şart vardır. Tanrı sözlerine koşulsuz itaat. İşte gerçek hayatta hep kötüler kazanırken, masallardan kutsal kitaplara devinilmiş mucizelerden medet uman cahil halk iyilerin kazanacağını ümit ederek yaşar ve Tanrı adına konuşan kötülerin emrindeki ruhban sınıfına itaat eder. İstenilen de budur. Bencil insanoğlunun yönetici olabilen kısmı sömürüsünü devam ettirebilmek için yönettiğinin koşulsuz itaati için dini kullanır. Bir diğer konu da Adem elmayı yediğinde olduğu gibi toprak yine insanoğlunu lanetliyor. Ama Ka-in’in soyu dahil insanoğlu topraktan bol bol ürün almaya devam ediyor!! )
ABAEL ANUNNAKİ TÖRESİNE GÖRE GÖMÜLÜYOR, KAİN YARGILANIYOR
Anunnaki töresine göre, bir mezara, bir taş yığınının altına gömülecek. Abael’i nasıl gömeceklerini gösterdi Enki, Adapa’ya ve Titi’ye, çünkü bu töreyi bilmiyorlardı. Ana babası otuz gün otuz gece yas tuttular ( 40 gün yas tutmak geleneğinin temeli bu mudur acaba? ) Abael’in yanı başında. Ka-in hakkında hükmedilmesi için Eridu’ya getirildi; Enki sürgün cezasına çarptırılmasını diliyordu onun. Yaptığından dolayı aslında Ka-in öldürülmeli! Böyle diyordu öfkeyle Marduk.
Yargılayan yediler toplansın! Böyle diyordu Ka-in’in akıl hocası Ninurta. Kim işitmiş ki böyle bir meclisi, diye bağırdı Marduk. Ninurta’nın yetiştirdiğinin öldürmüş olması yetmiyormuş gibi benim yetiştirdiğimi, Nibiru’dan olmayan biri için Anunnaki önderleri hüküm vermeye mi çağırılacak? Ninurta’nın ezip geçtiği Anzu’nun yaptığı gibi değil midir Ka-in’in kardeşine karşı el kaldırışı?
ENKİ HABİL VE KABİL’İN KENDİ SOYUNDAN OLDUĞUNU MARDUK’A AÇIKLIYOR
Ka-in’in kısmeti de Anzu’nun ki gibi olmalı; yaşam nefesi kesilmeli! Böyle söyledi Marduk öfkeyle Enki’ye, Enlil’e ve Ninurta’ya. Ninurta çok üzüldü Marduk’un sözlerine; yanıtı sessizlik oldu, sözler değil. İzin verin de oğlum Marduk ile baş başa görüşeyim, dedi Enki onlara. Enki’nin özel odasına girdiler baba oğul. Evladım! Evladım, dedi Enki yumuşak bir sesle Marduk’a.
Izdırabın çok büyük. Gel, ıstırabı ıstırapla güçlendirmeyelim! Yüreğimi ağırlaştıran bir sırrı, izin ver de paylaşayım seninle! Bir zamanlar bir nehir kenarında dolaşırken iki genç Dünyalı kıza kapıldım. Benim tohumumla doğdu onlardan Adapa ve Titi. Yeni bir tür Dünyalı, uygar insan böylece Dünya’da ortaya çıktı. Bunların üreme yeteneğine sahip olup olmadığından kaygılandı kralımız Anu.
Ka-in ve Abael’in doğuşuyla Anu ve Nibiru meclisi ikna oldular. Bu gezegen üstündeki Anunnaki varlığının bu yeni dönemi hoş karşılanıp onaylandı. Ama şimdi Abael öldürüldü; Ka-in’in yaşamı da söndürülecekse eğer, doymanın sonu gelecek, isyanlar tekrarlanacak, elde edilen her şey un ufak olacak! Abael’den çok hoşlanmış olmana şaşmamalı, oğlum; üvey kardeşindi o senin!
KA-İN UZAK DİYARLARA SÜRÜLÜYOR, KÖSE YAPILIYOR
Şimdi diğerine acı da Adapa’nın soyunun yaşamasına izin ver! Enki bir sırrı üzüntüyle, işte böyle açıkladı oğlu Marduk’a. Bu ifşaata ilk başta çok şaşırdı Marduk, sonra bir gülme aldı onu: Senin bu sevişgen yiğitliğin hakkında çok rivayet duymuştum ama şimdi ikna oldum! Elbette ki Ka-in’in yaşamı bağışlansın; izin ver de Dünya’nın sonuna sürülsün! Böyle dedi Marduk, öfkeden kahkahaya dönerken sözleri, babasına.
Eridu’da Ka-in’e verilen ceza Enki tarafından açıklandı: Yaptığı kötü iş yüzünden Ka-in, hep gezineceği bir diyara, doğuya doğru yola çıka! Hayatı bağışlana, o ve soyu ayırt edile diğerlerinden! Ningişzidda tarafından değiştirildi yaşam özü Ka-in’in. Ningişzidda, Ka-in’in yüzünde sakal bitmeyecek şekilde değiştirdi onun yaşam özünü. ( Tüm soylar o günden bu güne kadar birbirine karıştığı için saf Ka-in soyunu bulamayız. Ancak günümüzde Amerika yerlileri, Japonlar, kısmen Çinliler ve Afrikalılar bu gruba sokulabilir.) Eş olarak yanına kız kardeşi Awan’ı alan Ka-in Edin’den ayrıldı, gezginciler diyarına çevirdi yolunu.
( Yaratılış 4; 13- Kayin, ” Cezam kaldıramayacağım kadar ağır” diye karşılık verdi. 14- ” Bu gün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni.” 15- Bunun üzerine Rab, ” Seni kim öldürüşe, ondan yedi kez öç alınacak” dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin’in üzerine bir nişan koydu. 16- Kayin Rab’bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod(=Aylak) topraklarına yerleşti.)
( Görüldüğü üzere tamamen uyumlu bir şekilde hikaye devam etmektedir. Tevrat Ka-in’in köse yapılmasını söylemek yerine Tanrısal gizem olsun diye “Nişan koymak” sözlerini kullanıyor. Burada tuhaf olan bir şey de Dünya’da sadece altı kişi olmalarına rağmen Ka-in’in kim bulsa öldürecek beni diyerek sürüldüğü yerde de insanların olduğunu ima etmesidir. İnsanın; hani Tanrı sadece Adem, Havva ve çocuklarını yaratmıştı diye sorası geliyor. Tevrat Kain’in karısının adını vermiyor ama biz Awan olduğunu Sümerlerden öğreniyoruz. Kur’an ise her konu da olduğu gibi bu konuda da çok kısa açıklama yaptığı için Habil’in ölümünden sonrasını anlatmıyor.)
ANUNNAKİLER YETİŞTİRECEKLERİ YENİ UYGAR İNSANA İHTİYAÇ DUYUYOR VE ŞİT DOĞUYOR
( soy ağacının biraz değişime uğrasa da Tevrat ve Sümer tabletlerinde paralel olduğunu göreceğiz)
Anunnakiler kendi aralarında oturup kara kara düşündüler: Abael’siz, Ka-in’siz; kim tahılları büyütüp ekmek yapacak bizim için? Kim çoban olacak ki koyunlar çoğalsın, giysiler için yün eğrilsin? Adapa ve Titi daha çok üresinler! Böyle diyordu Anunnakiler. Enki’nin kutsamasıyla Adapa tekrar tekrar bildi eşi Titi’yi. Bir kız, bir kız daha, bir kız daha doğdu her seferinde.
Doksan beşinci şarda ( 342.000. yıl) Adapa ve Titi’nin en sonunda bir oğlu oldu. Titi ona Sati ( Kutsal kitaplardaki Şit) adını verdi. Yaşamı tekrar bağlayananlamına; Adapa’nın soyu onunla başladı sayıldı. Toplam otuz oğlu ve otuz kızı oldu Adapa ve Titi’nin. Anunnakiler için tarlalarda çalışan ve çobanlık edenler onlardan çıktı. Onlar sayesinde Anunnakilerin uygar Dünyalıların karınları doydu.
( Adem’den Nuh’a kadar ki soy ağacı başlangıçta Ka-in’in soyu üzerinden verilirken, sonra bu Şit üzerinden bir kez daha verilir. Tevrat açıkça 4. ve 5. bap da kendisiyle çelişir)
( Yaratılış 4; 17- Ka-in karısıyla yattı. Karısı hamile kaldı ve Hanok’u doğurdu. Ka-in o sırada bir kent kurmaktaydı.( Hani aylak aylak dolaşıyordu?) Kente oğlu Hanok’un adını verdi. 18- Hanok’tan İrat oldu. İrat’tan Mehuyael, Mehuayel’den Metuşael, Metuşael’den Lemek oldu. Bab 5 de ise Şit, ondan Enoş, ondan Kenan, ondan Mahalalel, ondan Yeret, ondan Hanok, ondan Metuşelah, ondan Lemek doğdu diyerek soyu Lemek’e bağlar. Lemek önemli biridir; çünkü Nuh’un babasıdır. )
( Yaratılış 4; 25- Adem karısıyla yine yattı. Havva bir erkek çocuk doğurdu. ” Tanrı Ka-in’i öldürdüğü Habil’in yerine bana başka bir oğul bağışladı” diyerek çocuğa Şit= Bağışlamak) adını verdi. Yaratılış 5; 1-Adem soyunun öyküsü: Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı. 2- Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara “İnsan ” adını verdi. 3- Adem 130 yaşındayken kendi suretinde, kendine benzer bir oğlu oldu. Ona Şit adını verdi. 4- Şit’in doğumundan sonra Adem 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 5- Adem toplam 930 yıl yaşadıktan sonra öldü. )
( Görüldüğü üzere bu sefer Habil, Ka-in hikayesi bir kenara bırakılıp, bu sefer Şit diye biri ile soy devam ettirilir. Yine bir çelişki daha!!)
ENŞİ DOĞUYOR VE TANRILARA TAPINMA BAŞLIYOR. OĞLU KUNİN METAL İŞİNDE UZMANLAŞIYOR
Doksan yedinci ( 349.200. yıl) şarda, Azura adlı eşinden bir oğlu oldu Sati‘nin. Kayıt defterine ENŞİ ( Enoş) adıyla yazıldı; insanlığın ustası’ydı adının anlamı. Babası Adapa ona yazıyı ve sayıları nasıl anlayacağını öğretti. Anunnakilerin kim olduklarını ve Niburu hakkındaki her şeyi anlattı Adapa, Enşi’ye. Enlil’in oğulları tarafından Nibru-ki’ye götürüldü; Anunnakilerin sırlarını ona öğrettiler.
( Yaratılış 5; 6-Şit 105 yaşındayken oğlu Enoş doğdu. 7- Enoş’un doğumundan sonra Şit 807 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 8- Şit toplam 912 yıl yaşadıktan sonra öldü. )
Meshetmek için kullanılan kokulu yağları ona, Enlil’in Dünya’da doğan en büyük oğlu Nannar (Sin gösterdi. İnbu meyvelerinden iksirin nasıl hazırlanacağını ona, Enlil’in en küçük oğlu İşkur anlattı. Anunnaki efendileri o zamandan itibarendir ki uygar insan tarafından adlarıyla çağrıldılar. Anunnakilere tapınma törenleri de işte böyle başladı. Sonrasında Enşi’nin kız kardeşi Noam ‘dan bir oğlu doğdu.
KUNİN (Ka-in)‘di adı, fırınlardan olan anlamına. Niburta tarafından Bad- Tibira’da eğitilmişti çünkü, fırınlar ve ocaklar hakkında, katranlarla nasıl ateş yakacağını, nasıl eritip arıtacağını öğrendi. Nibiru için altın eritip arıtma işinde o ve onun çocukları çalıştılar meşakkatle. ( Bence Tub-al Ka-in diye bilinen ezoterim deki önemli kişi budur. Ka-in’in değil Şit’in soyundandır.) Bu mesele doksan sekizinci (352.800.yıl)şar da ortaya çıktı.
( Olayları karıştırarak anlatan Tevrat Tuval Ka-in olarak bu ikinci Kain’den şöyle bahseder. Yaratılış 4; 19- Lemek iki kadınla evlendi. Birinin adı Ada, öbürünün ise Silla’ydı. 22- Silla Tuval Ka-in’i doğurdu. Tuval Ka-in tunç ve demirden çeşitli kesici aletler yapardı.)
KUNİN’İN MALALU İSİMLİ OĞLU MÜZİK ÜSTADI OLUYOR
Şimdi bu, Ka-in sürgün edildikten sonraki Adapa soyunun ve Enkime’nin göksel yolculuklarının ve Adapa’nın ölümünün hikayesidir. Doksan dokuzuncu şar da ( 356.400.yıl ) KUNİN’in bir oğlu oldu. Kunin’in üvey kız kardeşi Mualit doğurdu onu. Anası ona MALALU adını koydu; çalıp oynayan anlamına, müzikte ve ezgide pek yetenekliydi. Ninurta bir lir yaptı onun için; bir flüt biçimlendirdi onun için. ( Hermes’ten Apollon’a Yunan mitolojisindeki lir çalan tanrıları hatırlayın)
( Yine her şey birbirine karışmış şekilde Malalu Yuval ismiyle anlatılır. Yaratılış 4; 20- Ada Yaval’ı doğurdu. Yaval sürü sahibi göçebelerin atasıydı. 21- Kardeşinin adı Yuval’dı. Yuval lir ve ney çalanların atasıydı. )
MALALU’NUN OĞLU İRİD SU KONUSUNDA ÜSTAD OLUYOR
Malalu ilahiler çaldı Ninurta’ya; kızlarıyla ezgiler söylediler Ninurta’nın huzurunda. Malalu’nun eşi amcasının kızıydı; Dunna‘ydı adı. Dünya’da sayışın başlamasından o yana yüzüncü şarda ( 360.000. yıl) Malalu ve Dunna’nın bir oğlu oldu; ilk oğullarıydı bu. Anası Dunna ona İRİD (= İrat) adını koydu; tatlı sulardan olan anlamına. Dumuziona nasıl kuyu kazacağını, uzak çayırlardaki sürülere suyu nasıl götüreceğini öğretti.
( Her şey dağınık anlatıldığı için parça parça bu şahısların Tevrat’ta yansımasını anlatıyorum. Yaratılış 4; 18- Hanok’tan İrat (İrid) oldu. İrat’tan Mehuyael, Mehuyael’den Metuşael, Metuşael’den Lemek oldu.)
İGİGİLER GÖREVLERİNİ AKSATIP DÜNYA’YLA İLGİLENİYOR
Oralarda, çayırlardaki kuyuların başında toplaşıyordu genç kızlar ve çobanlar. Uygar insanlığın eşleşip ziyadesiyle çoğaldığı yerlerdi buralar. O günlerde İgigiler daha sık gelmekteydiler Dünya’ya. Göklerden gözlemleyip görme görevlerini iyiden iyiye savsakladılar. Dünya’da olanları izleyip görmeyi daha çok arzular oldular. Enki yalvarmaktaydı Marduk’a ki gidip Lahmu’da onlarla olsun ama Dünya’da olanları izleyip görmeyi Marduk daha çok istemekteydi.
İRİD’İN OĞLU ENKİ-ME DOĞUYOR, GÖKSEL SIRLARI ÖĞRENİYOR
İRİD eşiyle çayırlardaki bir kuyu başında tanıştı. Baraka’ydı kızın adı, dayısının kızıydı. Yüz ikinci şarın sonu gelmişti ki bir oğulları oldu. Kayıt defterlerine adı ENKİ-ME ( Mehuyael. Bana göre Hanok budur.) olarak geçti; Enki sayesinde ME Anlayışı anlamına. Bilge ve zekiydi oğlan, sayıları çok hızlı anladı. Gökler ve tüm göksel meseleler hakkında sürekli meraktaydı. Efendi Enki onu pek sevdi; bir zamanlar Adapa’ya açıkladığı sırları ona da açık etti.
Güneş’in ailesini ve on iki göksel tanrıyı öğretti Enki ona. Ve ayların Ay’a göre ve yılların Güneş’e göre nasıl sayıldığını ve şarların Nibiru’ya göre nasıl sayıldığını ve sayışların Enki tarafından nasıl birleştirildiğini ve efendi Enki’nin göğün çemberini nasıl on iki kısıma ayırdığını. Bunların her birine birer takım yıldızı nasıl atadığını Enki’nin, büyük bir çember içinde nasıl on iki durak halinde düzenlediğini.
On iki Anunnaki önderinin onruna nasıl her birine birinin adını verdiğini. Gökleri keşfetmeye hevesliydi Enki-Me; iki göksel yolculuk yaptı. Ve bu, Enkime’nin göklere yolculuklarının ve İgigilerin sorun çıkarttıklarının ve türler arası evliliklere Marduk’un nasıl izin verdiğinin hikayesidir. İniş yerinde Marduk’la olsun, diye gönderildi Enkime. Marduk onu oradan bir roket gemiyle Ay’a aldı götürdü.
Orada Marduk, kendi babası Enki’den ne öğrendiyse hepsini anlattı Enkime’ye. Enkime Dünya’ya döndüğünde, Sippar’da Utu ( Şamaş) ile olsun, diye arabalar yerine gönderildi. Orada Enkime’ye Utu tarafından bir tablet verildi, öğrenmekte olduklarıyla ilgili. Utu kendi parlak meskeninde onu Dünyalıların prensi tayin etti. Törenleri öğretti ki ona, rahiplik işlevleri başlasın.
ENKİ-ME’NİN MATUŞAL ( Metuşael) İSİMLİ OĞLU DOĞUYOR. MARS’TA YAŞIYOR.
Enki-Me eşi ve üvey kız kardeşi Edinni ile Sippar‘da yerleşti. Yüz dördüncü şarda ( 374.400. yıl )bir oğulları oldu. Anası ona MATUŞAL adını verdi, Parlak Işıkların Yanında Yetişen anlamına. Bundan sonradır ki Enki-Me göklere olan ikinci yolculuğuna çıktı. Marduk bu kez de onun akıl hocası ve yoldaşıydı. Bir göksel arabanın içinde göğe doğru yükselip süzüldüler. Güneş’e doğru ve ondan da uzağa doğru çemberler çizdiler.
Marduk onu Lahmu’daki İgigileri ziyaret etmeye götürdü. İgigiler pek hoşlandılar ondan, uygar Dünyalılar hakkında çok şey öğrendiler ondan. Kayıt defterlerinde onun göklere doğru yola çıktığı yazılmıştır. Son günlerine dek göklerde kaldığı yazılmıştır. Enki-Me göğe çıkmadan önce göklerle ilgili her şeyi öğrenmişti. Enki-Me yazıya geçirip bir kayıt çıkarttı ki yazdıklarını oğulları da bilsin.
ENKİ-ME KAYIT DEFTERİ TUTUYORVE OĞLU MATUŞAL’A VERİYOR
Güneş ailesinde ve göklerde olan her şeyi yazdı. Dünya’nın çeyrekleri, toprakları ve nehirleri hakkındaki her şeyi de yazdı. İlk oğlu Matuşal’ın ellerine teslim etti yazdıklarını. Erkek kardeşleri Ragim ve Gaidad ile incelesinler ve itaat etsinler istedi. Yüz dördüncü şar da ( 374.400.yıl) doğmuştu MATUŞAL. İgigilerin çıkarttığı sorunlara ve Marduk’un neler yaptığına tanık oldu.
MATUŞAL’IN OĞLU LU-MAH DOĞUYOR, ADAPA ÖLÜYOR
Eşi Ednat‘tan bir oğlu oldu Matuşal’ın; LU-MAH’tı ( Lemek) adı, Kudretli Adam anlamına. Onun günlerinde Dünya’da sertleşti koşullar; tarlalarda ve çayırlarda çalışanlar şikayete başladılar. Anunnakiler ustabaşı atadılar Lu-Mah’ı ki kotaları artırsın, tayınları düşürsün. Onun günlerinde Adapa ölüm zamanına erişti. Ve Adapa günlerinin sonuna eriştiğini anlayınca, oğullarım ve oğullarımın oğulları yanı başıma toplansın, dedi.
ADAPA ÖLÜM DÖŞEĞİNDE KAİN’İ GÖRMEK İSTİYOR
Ölmeden önce onları kutsayabileyim ve ölmeden önce diyeceklerimi diyeyim. Sati ve oğulların oğulları toplandıklarında, Adapa hepsine sordu: İlk doğan oğlum Ka-in nerede? Hepsine seslendi: Çabuk çağırtın onu! Efendi Enki’ye götürdü Sati babasının son dileğini; ne yapmalı; diye sordu efendiye. Enki derhal Ninurta’yı çağırttı: Akıl hocalığı yaptığın şu sürgünü bul da Adapa’nın ölüm döşeğine getir!
Ninurta binip gök kuşuna, gezginciler diyarına doğru uçtu; topraklar üstünde dolaştı dört bir yanı, göklerden bakıp aradı Ka-in’i. Ve onu bulduğunda, kartalın kanatlarına binmiş gibi getirdi Kain’i Adapa’ya. Oğlunun gelişi Adapa’ya bildirildiğinde, Ka-in ve Sati huzuruma çıksın, dedi Adapa. Babalarının huzuruna çıktı ikisi, ilk oğul Ka-in sağda, Sati solda durmaktaydı.
ADAPA KEHANETTE BULUNUYOR
Adapa’nın gözleri görmez olmuştu iyice; oğullarını tanımak için yüzlerini okşadı; sağda duran Ka-in’in yüzü sakalsızdı; solda duran Sati’nin yüzü sakallıydı. Adapa sağ elini solda duran Sati’nin başına koydu. Kutsayıp onu şöyle dedi: Dünya senin tohumunla dolacak ve senin tohumundan üç dallı bir ağaç gibi gelen insanlık büyük afetten kurtulacak. Adapa sol elini sağda duran Ka-in’in başına koydu ve şöyle buyurdu:
Günahın yüzünden doğumdan gelen hakkını kaybettin ama senin soyundan yedi ulus çıkacak, uzakta, ayrılmış bir diyarda gelişip çoğalacak, uzak diyarları mesken tutacak; ama kardeşini bir taşla öldürmüş olan sen, senin sonunda bir taşla gelecek. Adapa bu sözleri söyleyip ellerini indirdi, derin bir iç çekip şöyle dedi: Şimdi eşim Titi’yi ve tüm oğullarımı ve tüm kızlarımı çağırın gelsinler.
GÜNEŞE ÇEVİRİP GÖMÜN BENİ!!!
Ruhum beni terk ettiğinde nehir yoluyla taşıyın beni doğduğum yere. Ve yüzümü Güneş’e çevirip beni gömün öyle. Titi çığlık attı yaralı bir hayvan gibi; Adapa’nın yanı başına çöktü diz üstü. Adapa’nın iki oğlu, Ka-in ve Sati onun cesedini bir beze sardılar. Titi’nin gösterdiği yere, nehrin kıyısındaki bir mağaraya gömdüler Adapa’yı. Doksan üçüncü şarın tam ortasında doğmuştu Adapa, yüz sekizinci şarın ( 388.800.yıl) sonunda öldü.
Bir Dünyalı için uzundu sürdüğü yaşam; Enki’nin yaşam devresine sahip değildi. Adapa gömüldükten sonra, Ka-in vedalaştı anası ve kardeşiyle. Ninurta geri götürdü onu gök kuşuyla gezginciler diyarına. Uzak bir diyarda doğmuştu Ka-in’in oğulları ve kızları. Onlar için bir şehir kurmuştu ve tam inşa etmekteyken düşüp bir taş onu öldürdü. Edin’de Lu-Mah Anunnakiler için ustabaşı olarak çalışıyordu, Lu-mah’ın ( Lemek) günlerinde Marduk ve İgigiler evlenmeye başladılar Dünyalılarla!!!!!